Yaşam

Franz Kafka’dan sevgili Milena’ya öpücükler, rüyalar ve özlemler

ensonhaber.com

Çağdaş dünya edebiyatının yazarlarından biri olan Franz Kafka’nın Milena’ya Mektupları, edebiyatta mektup türünün değerli özelliklerinden biridir. Yazarın mektuplarından oluşan “Milena’ya Mektuplar” kitabı en çok okunan ve bilinen eserlerinden biridir.

Franz Kafka, Prag’da bir dostluk toplantısında tanıştığı gazeteci Milena Jesenska’dan hikayelerini Çekçeye çevirmesini ister. Kafka ve Milena’nın yollarının kesişmesine neden olan bu dilek, bir bağın başlangıcıdır ve Milena’ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalar, sınırlı bir temasın tek yolu olacaktır.

Örgü aşk hikayesi….

Milena’ya Mektuplar benzeri olmayan bir kitap, mektuplarla örülmüş bir aşk hikayesi. Kafka, mektuplarını güçlü imgelerle süslüyor ve onları küçük edebi modüller olarak özenle tasarlıyor. Kafka’nın mektupları asla sadece mektup değildir.

Yağmurlu bir günde başlayan yazışmalar…

Kafka’nın 1920 Nisan’ında yağmurlu bir günde Milena ile konuşarak başladığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine kadar devam eden bir umutsuzluk, çaresizlik ve boğulma öyküsüne dönüşür.

rüyalarının önünde soyun

Çünkü Kafka için mektup yazmak, aç kurtlar gibi bekledikleri hayaletlerin önünde soyunmak demektir. Yazılı öpücükler gelmez, yolda onları hayaletler yutar.

Sayfa: 400

Kafka’nın Mart 1922’de Milena’ya yazdığı mektubun bir bölümü;

“Yazımı bir tesadüfe borçluyum”

“Size uzun zamandır yazmıyorum, Bayan Milena ve bugün yazmamı bir tesadüfe borçluyum. Yazmadığım için gerçekten özür dilememe gerek yok. Mektuplardan ne kadar nefret ettiğimi bilirsiniz. Hayatımın – yani şikayet etmek için değil genel bir bilgi notu yapmak için söylüyorum – mektuplardan ya da mektup yazabilme ihtimalinden kaynaklandı diyebilirim. İnsanlar beni şimdiye kadar hiç aldatmadı ama mektuplar hep beni yanılttı. bunu yaptım başkalarınınki değil kendi yazım.Benim durumumda bu özel bir mutsuzluk, daha fazla bahsetmek istemiyorum ama aynı zamanda genel bir şey.İhtimal kolaylığı Yazmak -tamamen teorik olarak bakarsak- dünyaya korkunç bir şok getirmiş olmalı.Bu, hayaletlerle olan bağlantıdır ve sadece mektubun yazıldığı kişinin hayaletiyle değil, aynı zamanda insanın kendi ruhuyla da kurduğu bağlantıdır. Kendi hayaleti.O hayalet biz yazarken elimizdedir, mektupta gelişir ya da başkasına mektup gönderir, pekiştirdiği, kendini tanık olarak sunabileceği bir dizi mektupta gelişir. İnsanların mektuplar aracılığıyla birbirleriyle ilişki kurabileceği fikri nereden geldi? Uzaktaki bir insanı düşünebilir ve yakın bir insanı ellerimizle tutabiliriz, geri kalan her şey insan gücünün ötesindedir. Ama mektup yazmak, aç kurtlar gibi bekledikleri hayaletlerin önünde soyunmak demektir. Yazılı öpücükler gelmez, yolda onları hayaletler yutar. Bu zengin besin sayesinde görülmemiş bir hızla çoğalırlar. İnsanlık bunu seziyor ve buna karşı savaşıyor; İnsanlığın ortasındaki hayalet bağlantısını olabildiğince kesmek ve doğal bir dikkat biçimine, ruhların huzuruna ulaşmak için demiryolunu, arabayı, uçağı icat etti ama hiçbir şey işe yaramıyor, belli ki bunlar çalışırken yapılmış icatlar. uçurumdan düşen karşı taraf çok daha sakin ve güçlü, mektup üstüne telgraf Telefonu, radyoyu icat etti. Hayaletler aç kalmayacak ama biz yok olacağız.”

Kitap sayfası için link:

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu