Haber

Sanatçılar yerel yönetimlerden ne bekliyor?

31 Mart yerel seçimi öncesindeki dönemde gündeme çok az gelen konulardan biri kültür sanat oldu. Oysa yerel yönetimlerin kentlerin kültürel bir vizyonla planlanması ve toplumun kültür sanat ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir rolü var.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın “Türkiye’de Yerel Kültür Ekosistemi” isimli araştırmasına göre Türkiye’de kültür politikalarının kentlerin ve bölgelerin ihtiyaçlarına uygun şekilde yerel aktörler tarafından şekillendirilmesi gerekiyor. Bu yerel aktörler arasında ise sivil toplum kuruluşları (STK’lar), belediyeler ve kent sakinleri yer alıyor.

Araştırmaya göre yerel yönetimlerde kültürel etkinliklerin planlanmasında en etkili aktör belediye başkanları olurken belediyeler, STK’larla iş birliği içinde gerçekleştirdikleri etkinliklerde içeriğin de belirleyicisi oluyor.

Kültüre ayrılan bütçe düşük

Araştırmaya katılan belediye temsilcilikleri kültür sanat etkinlikleri düzenlemede en büyük sorunun finansman olduğunu söylerken STK’ların belediyelerden en büyük beklentisi yüzde 40 ile yerel kültür politikalarında söz sahibi olma ihtiyacı.

Belediyeler açısından kültürün kapsamı ise oldukça muğlak; kültür hizmetleri, dinlenme, spor ve din hizmetleriyle bir arada değerlendiriliyor. Bu muğlaklıktan arındırıldığında, belediyeler tarafından kültüre ayrılan bütçe oranları yüzde 1’lere zar zor çıkıyor.

31 Mart yerel seçimlerinde belediye başkan adaylarının kampanyalarında kültür ve sanat ön plana çıkmazken siyasi partilerin seçim beyannamelerinde bu alanda bazı vaatler yer alıyor.

Beyannamelerde çok sesliliğin sağlanması veya milli manevi değerlerin inşası olmak üzere kültür ve sanata iki farklı bakış açısı olduğu görülüyor.

Peki sanatçılar bu konuda ne düşünüyor?

Burhan Şeşen: Hiçbirinin önceliği değil

DW Türkçe’ye konuşan Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Başkanı Burhan Şeşen kültür ve sanat etkinliklerinin belediyelerin asli görevleri içerisinde yer aldığını hatırlatarak “31 Mart’ta hangi belediyenin seçim önceliğinde kültür ve sanat var? Hiçbirinin” diyor.

Yerel yönetimlere aday olanların sanki ülkeyi yöneteceklermiş gibi her konuda söz vermekten çekinmediğini söyleyen Şeşen, adayların kültür sanata arka çıkmak yerine artan yoksullaşmayı öne sürerek burs ve destek programlarıyla seçim kazanmaya çalıştığı görüşünde.


Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Başkanı Burhan Şeşen Fotoğraf: Privat

Ancak yoksullaşmanın sadece ekonomik anlamda değil her bakımdan gerçekleştiğini düşünen Şeşen, sanat bir lüks değil, bir gereksinim olarak kabul edilmediği sürece Türkiye’nin daha da geriye gideceği söylüyor: “Bu yozlaşmanın ve çürümenin sebeplerinden birisi de ahlakı sadece din üzerinden değerlendirmemiz. Namusu kadınlar üzerinde bir baskı aracı olarak görmemiz. Bu sorunları aşmada güzel sanatlar çok yararlı olacaktı ama artık o şansı kaçırdık.”

Mert Fırat: Partiler üstü bir yaklaşım gerek

DW Türkçe’ye konuşan Tiyatro Kooperatifi’nden sanatçı Mert Fırat ise kültür sanatın partiler üstü bir yaklaşımla ele alınması gerektiği görüşünde. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesinin ardından bir kültür politikası belirlenmesiyle ilgili strateji geliştirmek adına bir danışma kurulu oluşturduğunu ve kendisinin de bu kurulda yer aldığını söyleyen Fırat, bu yaklaşımın İstanbul’a birçok kültür sanat mekânı kazandırdığını anlatıyor.


Tiyatro Kooperatifi’nden sanatçı Mert FıratFotoğraf: DW/C. Machhaus

Birçok partinin de özellikle genel seçim sürecinde sanatçı gruplarından görüş ve geri bildirimler aldığını, bu geri bildirimlerin bazılarını da hazırlanan vaatlerin içerisinde gördüklerini dile getiren Fırat’a göre yerel seçim sürecinde kültür sanat projeksiyonu olan iller ve bunu ön plana çıkaran istisnai belediye başkanları olsa da genel anlamda kültür sanat toplumsal ihtiyaçlar sıralamasında geri planda kalıyor.

“Kültürel kalkınma unutuldu”

Fırat, bunun nedenini ise ekonomik gerekçelere bağlıyor: “Halbuki kalkınmanın bir ayağı ekonomik kalkınma, ikinci ayağı insani değerlerin ön planda tutulduğu çevresel kalkınma ve üçüncü ayağı kültürel kalkınmadır. Maalesef bu sac ayağı Türkiye’de unutuldu.”

Deprem sonrasında hayatımıza devam ederken kültür sanatın bu kadar geri planda tutulmasına anlam veremediğini söyleyen Fırat, “Depremin ardından sosyal tarafta insanları psikososyal destekle iyileştirmeliyiz. Onları rehabilite etmeliyiz, onları bir an önce hayata döndürmeliyiz diye konuşuyoruz. İşte burada da aslında kültür sanatın etkisini göz ardı ediyoruz maalesef” diye konuşuyor.

DW Türkçe’ye konuşan Moda Sahnesi kurucularından tiyatro yönetmeni Kemal Aydoğan ise seçim çalışmalarında, kültür sanatın ön plana çıkmamasını, “sair zamanlarda da kültür sanatın önde olmamasına” bağlıyor.

Kemal Aydoğan: Önemli olduğunu düşünmüyorlar

Tiyatroya giden parti yöneticisi veya belediye başkanı sayısının yok denecek kadar az olduğunu vurgulayan Aydoğan, “Zaten hayatlarında var olmayan bir şeye, dışarıdan, bakın bu çok önemli dedirtmek çok da mümkün değil” diye konuşuyor.

“Bu nedenle kültür sanata ilişkin yapılması gerekenler konusunda dış kulvardan gelen birtakım açıklamalar hâkim” diyen Aydoğan, ekliyor: “Tabii ki kültür sanatın önemi hakkında bir fikirleri yok. Önemli olduğunu da düşünmüyorlar. Onun için de seçim çalışmalarında kültür sanat adına herhangi bir vaat ya yazmıyor ya da çok cılız bir biçimde yazıyor.”


Moda Sahnesi kurucularından tiyatro yönetmeni Kemal AydoğanFotoğraf: Privat

Türkiye’de son dönemde sık sık festival iptalleri de gündeme geldi. Bu iptallerde belli başlı grupların, milli ve manevi değerlere zarar verdiği, gençleri alkole ve uyuşturucuya özendirdiği iddialarıyla yaptığı yasak çağrıları etkili oldu.

AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum ise seçim çalışmaları sırasında İstanbul’un bir festivaller kenti olacağını vadetti.

Peki merkezi yönetim ya da farklı siyasi partilerin bakış açıları kültür sanat faaliyetlerini nasıl etkiliyor?

Burhan Şeşen, “Burada üzücü olan festival iptallerinin artık merkezi yönetim ya da siyasi partilerin bakış açılarından kaynaklanmaması. Konserlerin, festivallerin yapılacağı bir il ya da ilçede eğer bir tarikatla bağlantınız varsa ya da manevi değerleri savunduğunuzu dikte ediyorsanız bu etkinliği iptal ettirebilme şansınız o kadar yüksek ki” diyor.


Geçen yıl Hande Yener’in konseri iptal edilmişti Fotoğraf: Seskim/IMAGO

Şeşen, geçen yaz, aylar öncesinden valilik ve yerel yönetimden izinleri alınan, tarihleri ve konser alanları belli olan ve o beldenin esnafına ekonomik olarak da katkı sağlayacak çok büyük festivallerin iptal edildiğini hatırlatıyor: “Niye? Milli değerler, örf ve adetler, maneviyat gibi subjektif sözcüklerle doldurulan dilekçeler ve şikayetler yüzünden. Bu sene umarım bu keyfi iptaller olmaz.”

Siyasi partilerin bakış açıları farklı

DW Türkçe siyasi partilerin 31 Mart’a ilişkin yerel seçim beyannamelerini de inceledi.

CHP beyannamesinde “Kültür-sanat faaliyetlerinde çeşitlilik sağlayacağız. Her yurttaşın erişebileceği programlar düzenleyeceğiz. Tek sesliliğe, tek renkliliğe izin vermeyeceğiz” denilirken DEM Parti ve Türkiye İşçi Partisi beyannamelerinde de benzer bir anlayış hakım.

AKP ise kültür ve sanata ilişkin vaatlerini “Türkiye Yüzyılı Şehirleri” perspektifinden anlatıyor. Kültür ve sanatın maddi ve manevi unsurlarla değerlendirildiği ifade edilen beyannamede, gençler ve çocuklara belirli ahlaki değerlerin, tarih bilincinin, entelektüel, sanatsal ve estetik bakışın, medeniyet tasavvurunun ve Anadolu’yu merkeze alan gelecek ufkunun aktarılması için çalışacakları ifade ediliyor.

MHP, milli ve manevi değerleri gençler ve çocuklar başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine hatırlatacak kültürel faaliyetler üzerine çalışacaklarını ifade ederken Yeniden Refah Partisi kültürel faaliyetleri milletin iradesini ve değerlerini ön planda tutacak şekilde planlayacağını beyan ediyor. Her iki partinin de “son dönemde cinsiyetsizleştirme politikalarıyla tarihi ve kültürel değerlere saldırı olduğu ve buna karşı politika oluşturacağı” vurgusu dikkat çekiyor.

“Kültür sanat faaliyetleri herkesi kavramalı”

Kemal Aydoğan, kamusalın zaten birbirine benzemeyen toplulukların bir arada yaşaması anlamına geldiğini vurgulayarak “Burada söz konusu olan diğerini yok etmeyecek, ötekinin varlığını öteki gibi kabul edecek bir kamusal anlayışa ihtiyacın olması. Ama bu galiba şu an Türkiye’de karşılığı olmayan bir durum” diyor.

“Daha manevi değerler etrafında kültür sanat kurmaya çalışanlara da şunun denmesi gerekiyor. Burada tek başınıza yaşamıyorsunuz, burası sadece sizden ibaret değil” diyen Aydoğan’a göre dolayısıyla aslında bir tür politik propagandaya dönecek faaliyetlerden sakınılması ve herkesi kavrayacak kültür sanat faaliyetlerinin elbirliğiyle yönetimlerce sağlanması gerekiyor.

Tiyatronun merkezi yönetim için de bir süs niteliği taşıdığını düşünen Aydoğan, “tiyatronun zayıflatılması ve seyircinin karşısına en cılız, suya sabuna dokunmayan haliyle çıkmasını çıkması üzerine bir politika olduğu” görüşünde.


Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Ayhan Erkmen Kürtçe hikayeler anlatıyorFotoğraf: Bilal Seckin/SOPA Images/ZUMA Press Wire/picture alliance

“Tiyatrolarla iletişim kurulmalı”

Tiyatroların içinde bulundukları mahallenin bir parçası olduğunu, bu bağlamda belediyelerce muhatap alınması gerektiğini söyleyen Aydoğan, “Bu anlamda sivil toplum, sanat, yerel yönetim tabii ki bir sac ayağı gibi çalışabilir. Ancak Türkiye’de beton yapmaktan, beton dökmekten, ilçelere ait ya da kente ait arsaların toprakların alışveriş merkezine dönüştürülmesinden başka çok da bir yerel yönetim anlayışına tanık olmuyoruz” diyor.

Özel tiyatroların kullanacağı çok az salon olduğunu, ayrıca prova salonlarının artırılması ve depoların yapılması gerektiğine işaret eden Kemal Aydoğan, belediyelerin kendi bünyelerinde tiyatro kurmak yerine var olan tiyatrolarla iletişim kurarak ortak projeler üretmelerinin daha doğru olacağı görüşünde.

Aydoğan, “Onların dertleriyle hemhal olacak bir anlayış içinde olmaları gerekir. Dirsek temaslarını artırmaları gerekir. Halkın sanatla kendini ifade etmesini sağlayacak bu tür sanatçı ve halk arasındaki kanalların oluşması ve bunların arasındaki iletişimin kuvvetlenmesini sağlaması gerekir” diye konuşuyor.

“Çok renkli bir toplumuz”

Mert Fırat da neyin milli, neyin ne kadar manevi değer taşıdığına tek başına bir partinin karar veremeyeceği görüşünde. “Biz çok renkli, çok farklı yaklaşımları olan ama ortak değerleri üç aşağı beş yukarı kesişen bir toplumuz” diyen Fırat’a göre kriterin nereye koyulacağı da tartışma konusu.

“Birtakım partilerin milli, yerli ya da seçimde oy potansiyeli artırmak için zikrettiği her şeyin içinde bizim geleneksel tiyatromuz yatıyor. Biz tiyatrocuların, performans sanatçılarının ürettiği alan tam da burası” diyen Fırat, “Biz kendi başımıza sadece bu yapılar, iki buçuk üç milyon bilet satıyoruz ve o kadar oy potansiyeli de taşıyoruz, minimumda öyle düşünmek lazım” ifadelerini kullanıyor.

“Sanatçıların desteğe ihtiyacı var”

Türkiye’de tiyatroların ve sanatçıların tehlike altında olduğuna işaret eden Fırat, “Kapananlar, gidenler, meslek değiştirenler, ülke değiştirenler var. Eğer bu toplumun bir şekilde var olan temel taşlarının, ilkelerinin, ortak değerlerinin yozlaşmasını istemiyorsak, bu değerleri korumak istiyorsak bu yapıları bir şekilde desteklemek, en azından kösteklememek gerek” diyor.

Sanatçıların en büyük sorunlarından birinin de vergi yükleri olduğunu vurgulayan Fırat, sanayiciye verilen desteğin binde birinin kültür sanata verilmediğini, temel gıda maddeleri başta olmak üzere hali hazırda her şeyin çok ciddi enflasyonist ortamda etkilendiği bu durumun içinde sanatçının da desteklenmeye çok ihtiyacı olduğunu vurguluyor.

“Sanatta dayatma olmaz”

Burhan Şeşen’e göre de yerel yönetimlerin en başta kültür sanat politikasını yönetebilecek nitelikli personele ve danışmanlara ihtiyacı var.

Yerel yönetimlerin bütün vatandaşlarına eşit hizmet götürmek zorunda olduğunu hatırlatan Şeşen, var olan “aşırı siyasallaşma ve kutuplaşma” sonucu belediyelerin kültür ve sanat hizmetlerinde kendilerine oy vermeyen seçmenleri neredeyse yok saydığını söylüyor.

“Beraberce metroya binerken, şehir suyunu kullanırken, parklarda otururken aynı hizmet alınıyor ama bir kültürel etkinlikte hangi parti seçimi kazanmışsa o partinin kültürel baskısına maruz kalınıyor” ifadelerini kullanan Şeşen, “Özellikle sanatta dayatma olmaz. İnsanlar farklı görüşlerde olabilir ama iyi bir film, güzel bir konser, başarılı bir tiyatro herkese iyi gelecektir. Ve de bundan faydalanmak herkesin hakkıdır” diye ekliyor.

DW Türkçe’ye engelsiz nasıl erişebilirim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu