Yaşam

Korku Filmlerinde Kötü Karakterlerin ve Kurbanlarının Psikolojik Hastalıkları

Pek çok korku filmi kötü adamı, tuhaf davranışlara neden olan önemli zihinsel hastalıklardan veya fiziksel hastalıklardan muzdarip olabilir. En ünlü korku filmlerindeki karakterlerin psikolojik analizlerini sizler için derledik. Buyrun…?

Kaynak:https://listverse.com/2021/07/18/10-p…

1. Michael Myers ve Laurie Strode – Cadılar Bayramı (1978)

Rutgers Üniversitesi öğrencileri Profesör Anthony Tobia’nın sınıfında Cadılar Bayramı filmini tartıştılar. Sınıf, Michael Myers’ın, kız kardeşi Judith’i öldürmesi sonucu ‘konuşamama’ şeklinde kendini gösteren konversiyon bozukluğundan muzdarip olduğunu belirledi. Myers, akıl hastanesinden kaçtıktan sonra eve döner ve diğer kız kardeşi Laurie Strode’u öldürmeyi planlar. Onu takip etmesi ve onu öldürme girişimleri Laurie’nin strese girmesine neden olur, ancak terapisti ona Cadılar Bayramı II’deki (1981) erkek kardeşiyle aynı hastalıktan muzdarip olduğunu söyler. Bununla birlikte, Tobia’nın öğrencileri Michael teşhislerinde haklıysa, Laurie’nin konversiyon bozukluğu, röntgencilik veya otizm hastası olarak tasvir edilmemesi nedeniyle terapistin ne demek istediği belirsizdir.

?

2. Hannibal Lecter ve Clarice Starling- Hannibal (1999)

Dr. Glen O. Gabbard, Hannibal’in arkasındaki psikolojiyi oldukça çelişkili ve yazarın psikiyatriye bakış açısını kararsız buluyor. Okuyucuların Harris’in karşılıklı ve sevgi dolu bağları olan sert bir psikopat tasvirini kabul edip etmeyeceklerini merak ediyor. Ancak Gabbard’ın Lecter’i bir psikopatı temsil eden bir karakter olarak gördüğü açık. DSM’nin antisosyal kişilik bozukluğu tanımı Lecter’e uyuyor. Başkalarına karşı acımasız, alışkanlık haline gelmiş ve yaygın saygısızlık, insanları hızlı bir şekilde analiz edip kararlar verebilme, karizmatik ve yüzeysel olarak çekici olma. Peki Starling’in psikolojik durumu nedir? Lecter ile yaşadığı anlaşmazlığın FBI casusu üzerinde nasıl bir etkisi oldu? To Clarice (2021) dizisi Buffalo Bill’in cinayet çılgınlığından bir yıl sonrasını konu alıyor ve Lecter’den ziyade Starling’e odaklanıyor. Starling’i travma sonrası stres bozukluğundan (PTSD) muzdarip biri olarak tasvir ediyor. İzleyicilerin muhtemelen hatırlayacağı gibi, akrabasının Montana çiftliğinde kesilen kuzuların çığlıkları çocukluğunda travma yaratmış ve ona kuzularla ilgili kabuslar görmesine neden olmuştu.

?

3. Freddy Krueger ve Nancy Thompson – Elm Sokağında Kabus (1984)

Elm Sokağında Kabus, Springwood, Ohio adlı kurgusal bir kasabada, çocuk seri katil Freddy Krueger’in hayaleti tarafından rüyalarında öldürülen birkaç gencin hikayesini anlatıyor. Krueger, öldürdüğü çocukların ebeveynleri tarafından yakılarak öldürüldü. Sonra bir şekilde geri döner ve diğer çocuklarını öldürmeye başlar. Krueger’in çocukları yataklarında öldürmesinin nedeni sübyancı olmasıdır. Nancy’nin annesi Marge’da bazı sorunlar görülür. Diğer çocukları öldürmüş olmasına rağmen Krueger, Nancy’yi hâlâ bir şekilde ‘özel’ olarak görüyor. Diğer ebeveynler ondan ‘Freddy Krueger’ olarak bahsederken, Marge, Krueger’den ‘Fred’ olarak bahsediyor ve Marge’ın onunla olan yakınlığına dair anılarını akla getiriyor. Nancy çok sık kabus görüyor. Sürekli kabuslarında hayatta kalmaya çalışıyor. Bu duruma psikolojide kabus bozukluğu denir.

?

4. Deri Surat ve Sally Hardesty – Teksas Elektrikli Testere Katliamı (1974)

Texas Chainsaw Katliamı’nda kötü adam Leatherface, nörodejenerasyondan muzdarip. Ayrıca sinir sisteminde neoplazm, ödem ve travma vardır. Leatherface’in fiziksel durumu muhtemelen çocukluğunda akranlarının zorbalık davranışları nedeniyle kötüleşmişti. Leatherface doğuştan sakattı ve bir cilt hastalığına sahipti. Tuhaf görünüşü nedeniyle acımasızca zorbalığa uğradı ve alay edildi. Çok zeki değildi ama kendisine bu kadar kötü davranıldığının bilincindeydi. Görünüşünden utandı ve yüzünü gizlemek için küçük bir deri maske takmaya başladı. Bu alışkanlık yetişkinlikte de devam etti ve sonunda maske neredeyse onun bir parçası haline geldi. Katliamdan sağ çıkmayı başaran Sally Hardesty, katatonik olmadan önce aklını kaybeder ve yaşadıklarını anlatır. Katatoni, hareketsizlik, konuşamama veya çevre bağlamı dışında alışılmadık hareketler yapma dahil olmak üzere motor davranışlardaki anormallikler (daha şiddetli biçimleri) ile karakterize edilen nöropsikiyatrik bir sendromdur.

?

5. Regan MacNeil ve Peder Karras – Şeytan Çıkarıcı (1973)

Yazar ve senarist William Peter Blatty, The Exorcist romanını yazarken Reagan MacNeil’in durumunun, ona yardım etmeye gelen rahiplerin tıbbi bakış açısıyla değerlendirilmesi için çaba harcadı. Blatty ayrıca Regan’ın yaşadığı şeyin aslında şeytani bir durumdan kaynaklanmış olabileceğini de öne sürdü. Buna onun kırılgan zihinsel durumu sebep olmuş olabilir. ‘Bir varlık, canlı bir organizmayı, o organizma ya da kişinin kişiliği parçalanmadıkça istila edemez’ dedi. Romanla yakından paralellik gösteren film aynı zamanda tıp biliminin Regan’ın durumunu açıklama çabalarını da gösteriyor. Filmin sonunda Rahip Karras, canı pahasına başarıya ulaşır. Şeytanın teklifini kabul eder ve Regan’ı serbest bırakması karşılığında ona sahip olmasına izin verir. Karras daha sonra kızın yatak odasının penceresinden atlar ve ölür. Sinema, romanın daha net ifade ettiği bir çatışmaya işaret eder. Karras, yalnız başına ölen ağır hasta annesine gösterdiği ihmalin de kurbanı oluyor. Karras’ın annesinin ölümü nedeniyle kendisini suçladığı acıya odaklanan iblis, şeytan çıkarma sırasında rahibe eziyet eder. Kendi acısından kaçmak, rahibin şeytanın meydan okumasını kabul etmesinin ikincil bir nedeni olabilir.

?

6. Annaliese Michel, Rahip Arnold Renz ve Ernst Alt – Emily Rose’un Şeytan Çıkarılması (2005)

Adolf Hitler ve Lucifer Annaliese Michel’in içine girdiğinde daha önce hiç yapmadığı şeyleri yapmaya başladı. Yerdeki idrarını yaladı. Transa girdi. Elleri devasa boyutlara ulaştı. Duvarlardan kendisine bakan şeytani yüzler gördü. Michel, 1967’de altmış yedi şeytan çıkarma ayininden geçtikten sonra Almanya’nın Klingenberg kentinde açlıktan öldü. O zamanlar yirmi üç yaşındaydı. Michel’in felaket deneyimlerine dayanan bir film olan The Exorcism of Emily Rose (2005), onun hikayesini küresel kamuoyunun dikkatine sundu. Şeytan kovucu rahipler Arnold Renz ve Ernst Alt, bazıları dört saat süren birçok ritüelin kayıtlarını bıraktılar. Kasetlerde Michel’in homurdandığını, havladığını ve rahiplerin ona eziyet ettiğine inandığı bazı şeytanların isimlerini söylediğini duyabiliyorsunuz. Michel, epilepsi teşhisi konan ilaçları almayı bırakmış ve ailesi, kızlarının kaderini rahiplere bırakmıştı. Yetersiz beslenme ve açlıktan öldü. Michel’in ölümünden sonra şeytan kovucu rahipler yargılandı. Hem 67 yaşındaki Peder Renz hem de 40 yaşındaki Peder Alt, ihmal nedeniyle ölüme neden olmaktan suçlu bulundu ve ertelenmiş hapis cezalarına çarptırıldı. Mahkeme, Michel’in ölmeden önce tıbbi müdahaleye ihtiyacı olduğuna karar verdi. Michel’in epilepsisinin ve ebeveynlerinin katı dindar yetiştirilme tarzının kurban olduğu sonucuna varıldı.

?

7. Jack Torrance ve Wendy Torrance – Parlayan (1980)

Stephen King’in 1977 tarihli romanı The Shining’de ve Stanley Kubrick’in 1980 film uyarlamasında Overlook Oteli’nin bekçisi olan Jack Torrance, paranoyak bir şizofreninin özelliklerini sergiliyor gibi görünüyor. Torrance, sanrılardan ve halüsinasyonlardan muzdarip, izole bir karakter olarak tasvir ediliyor. Kendisini kötü etkilerin, iblislerin ve hayaletlerin hedefi olarak görüyor. Ayrıca ‘beş duyusu’ ile halüsinasyonlar yaşamaya başlar. Romanda ve filmde Torrance’ın zihinsel durumunun tasviri onun paranoid şizofreni hastası olduğunu gösteriyor. Wendy kocasının sorununu inkar etmek yerine psikiyatrik yardım aramış olsaydı belki ilaç tedavisi ve psikolojik terapi ona yardımcı olabilirdi. Kötü huylu bir alkolik olan Torrance, Danny taslağının üzerine bira döktüğünde yanlışlıkla Danny’nin kolunu kırar. Torrance, bir baba olarak başarısız olduğunun farkındalığıyla gelen utanç, suçluluk duygusu, kendinden nefret ve intihar düşüncelerini bastırmak için içki içiyor. Hayatın iniş çıkışlarıyla başa çıkabilmek için alkol ve şiddet kullanmayı kendi babasından öğrendi. Danny’nin The Shining’de yaşadığı travmanın sonuçları, King’in 2013’teki devam filmi Dr. Review in Sleep’te yansıtılıyor. Danny bir bakıma onun babası oldu. Kendisi alkolik ve gezgindir. Çocuğunu beslemek için ihtiyacı olabileceğini bilmesine rağmen sevgilisinin son parasını çalar. Hayatı boşluğun ve istikrarsızlığın simgesidir. Şehir şehir dolaşıyor, günü gününe yaşıyor, yaşayacak sabit bir yeri yok. Başkalarıyla hiçbir bağı ve ilişkisi yoktur. Kısacası Danny, Overlook Oteli’nde ve sonrasında yaşadığı deneyimler sonucunda travma sonrası gerilim bozukluğu yaşıyor.

?

8. Norman Bates ve Marion Crane – Psikopat (1960)

Norman Bates, Psycho’daki seri katil, Alfred Hitchcock’un Robert Bloch’un 1959 tarihli aynı adlı romanından uyarladığı klasik film uyarlaması. Bates değişken kişilik bozukluğundan muzdariptir. Hikayesi, kaygı edebiyatı ve sinemanın birden fazla hayranına tanıdık geliyor. Bates, annesinin ölümünden sonra annesinin kıyafetlerini giymeye ve onu taklit etmeye başlar. Kendi zihninde o olurken, onun gibi kişiliğini de yaratır. Bates’in annesi, Bates’in rastgele bir bayanla romantik bir ilişki kurma girişimine karşı çıktı ve onun tüm dikkatini istiyordu. Marion, Crane’in odasını kiraladığı moteli yönetirken, ‘anne’ ortaya çıktı ve Crane’i duş alırken bıçaklayarak öldürdü. Daha sonra Crane’i arayan özel dedektifi öldüren ‘anne’ Bates’in moteline ve evine geldi. Harvard Political Review’da yer alan bir makaleye göre, akıl hastası karakterleri şiddete eğilimli olarak tasvir etmek hem akıl hastalarına hem de genel kamuoyuna haksızlıktır.

?

9. Andrew Laeddis ve Edward “Teddy” Daniels- Shutter Island (2010)

Dennis Lehane’nin 2003 yılında çıkan aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Shutter Island, şaşırtıcı kurgusuyla izleyiciyi büyülüyor. Mareşal Edward yakın zamanda akıl hastanesinden kaybolan bir hastayı arıyor. Görevi, tesisin ‘pahalı, son teknolojiye sahip bir işkence odası’ olduğunu ortaya çıkarmak üzere görünüyor. Filmin son sahnesinde izleyiciler filmin aslında Teddy’nin psikozunu konu aldığını öğrenir. Bir II. İkinci Dünya Savaşı gazisi olan Teddy pek çok travma yaşadı ama bunların üstesinden gelmeyi başardı. Ancak bu süreçte hem alkolik hem de işkolik olur. Başa çıkma stratejileri ona yeterli duygusal mesafeyi sağlıyor ancak başka bir tehlikeli tehdidi görmesini engelliyor. Bipolar bozukluklu karısı Dolores cinayet işliyor ve üç çocuğunu boğarak öldürüyor. Teddy travma sonrası stres bozukluğu yerine sanrısal bozukluk geliştiriyor. İşlevselliği yüksek olmasına rağmen sanrılara maruz kalıyor. Teddy’nin sanrıları aşırı ve yoğundur ve filmin öyküsünü yönlendiren şey de bu zihinsel bozukluktur.

?

10. Rosemary Woodhouse ve Damien Thorn – Rosemary’nin Bebeği (1968)

Rosemary’nin Bebeği, Ira Levin’in 1967 tarihli aynı adlı romanının 1968 film uyarlamasıdır. Cinayet ve insan eti yediğine dair dedikoduların olduğu söylenen bir apartmana taşınan Rosemary Woodhouse, ‘şeytani bir varlık’ tarafından tecavüze uğrar. Cinsel ilişki sonucu hamile kalır ve çocuğunun şeytanın çocuğu olduğuna inanır. Yaşadığı şey doğum sonrası psikoz olabilir. Manevi açıdan bakıldığında Woodhouse sadece psikotik değil aynı zamanda kuruntuludur. Bebeğinin şeytanın oğlu olduğuna inanıyor. Ancak halüsinasyonlarının kocası Guy ve ailesinin kendisine verdiği zehirli bitkiler tarafından tetiklenmiş veya şiddetlenmiş olabileceğini düşünüyor. Rosemary bipolar kişilik bozukluğunun kurbanı olabilir.

?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ankara evden eve nakliyat
nakliyat
Başa dön tuşu